29 Mayıs 2016 Pazar

Meryem Hazar (Çolak)




 Meryem Hazar (ÇOLAK )1963- 26 Ekim 1997 Begova/ Haftanin
 Meryem Hazar, 1963 yılında Malatya'ya bağlı Akçadağ ilçesinin Kürecik nahiyesine bağlı Harunuşağı Köyü‘nde dünyaya gelir. İlkokulu köyünde, orta ve lise öğrenimini Antep'te bitirir. Daha sonra Ankara Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde 1980-85 arası okur ve psikolog olarak eğitimini tamamlar. Bir süre Muş Devlet Hastanesi'nde psikolog olarak çalışır.

Meryem Hazar‘ın  yaşamına ilişkin anılarını bizimle paylaşacağını kabul eden Sultan arkadaşla;18 Haziran 2016 günü Dortmund‘taki Zilan Festival‘inde buluştuk.  Almanya‘nın farklı kentlerinden 1000‘lerce kadın festival alanına  gelmişti. Hava yağışlıydı. Yağışlı havaya inat  kadınlar birlikte halaya duruyor türküler söylüyorlardı. Festival alanını dolaşırken beni bekliyen İmam Pelivan arkadaşla  karşılaştım. İmam, “Sultan arkadaşımız bizi bekliyor“ demesiyle  buluşmamız bir oldu.
Sultan Hazar, Meryem‘in  ablası,  kendisi Stuttgart’da  oturuyor.  Almanya‘ya gelen ikinci kuşak çocuklardan.. Meryem‘in hem ablası hem annesi desek daha doğru olur.   Çocuk  yaştan bu yükü sırtlıyan kürdistanlı çocuklardan biri.  Anneannesi Mırce‘nin (mercan) yardımı  ve sunduğu olanakları   anlatırken; “Meryem cok inatçıydı. İnatçılığını bildiğim için emniyete düştüğünde hiç korkmuyorduk. Bizi ele vereceği aklıma gelmezdi. Çok işkence gördü .İşkencecilerin hevesini kursağında  bırakan militan bir kadındı. Meryem iki sefer cezaevine düştü. Ilkin 17 yaşındaydı. 3 ay içerde kaldı. Ikincisindede ise yine   20 ay Antep cezaevinde kaldı. Kürecikte doğduk ama Antepte büyüdük.  Antep Hoşgör‘deki Meryem‘le olan  günlerimi anımsıyorum. O, çok sakin bir kişiydi. Okumaya çok meraklıydı. Annem ve babam hepimizi  birlikte Almanya getirme imkanına sahip değillerdi. Onların Olanakları geliştikçe bizleri yanlarına aldılar . 1972 yılında  bende buraya geldim. Meryemi anlatmak çok zor.  Onunla birlikteliğim onun çocukluk günlerine dairdir desem daha doğru olur. Gurbetlik yaşamı bizleri birbirimizden ayırdı ailevi yaşamımızın bütünlüğünü tahrip etti.   Bir çocuk olarak geride  bıraktığımız Meryem, okudu psikolok oldu. Muş  Devlet Hastahanesi‘nde psikolog olarak çalıştı. Evlendi, anne oldu. O, aranır  duruma düşünce kızı Şilan‘la yurtdışına ( Almanya)  çıkmak zorunda kaldı.  Meryem Ulusal özgürlük olmadan hiç bir kürdün özgürlüğüne kavuşmayacağına  inanırdı. Bireyin bireysel kurtuluşundan ziyade  toplumsal kurtuluşu  savunan bir realisti. Ataerkil aile yapısına, erkek egemen  anlayışına ve kadınların ikinci sınıf cins olarak görülmesine karşı mücadele edilmeden, kadınların   gerçek özgürlüğünün kazanılamıyacağına inanırdı.  Bu ve benzer nedenlerden ötürü ; kendi mesleğini yapmak yerine,  mesleğini ve akdademik çalışmanın olanaklarını elinin tersiyle itti. Dahada önemlisi annesizliğin zorluğunu yaşıyan biri olarak kızını bu özgürlük sevdası için yerinde bıraktı. Çocuğunun geleciğini  diğer çocukların geleceği ve özgürlüklüğüyle birlikte düşünürdü.  1992 yılında 100 bin oyla Kürdüstan milletvekili seçildi. Meryem sadece yiğit, gözü pek bir kadın değil aynı zamanda yapmak istediğini yapan, sözünün sahibi bir Kardelendi. Bir çoğunun rüyasında göremiyeceği olanak ve imkanlara sahip iken, Avrupa‘nın  imkan ve olanaklarına  rağmen ; O sıcak mücadele alanını tercih etti. Meryem, özgürlük mücadelesini   içselleştirmişti.  Bedel vermeye hazır biri olarak bizlerden  ayrılıp ülkeye giden bir militandı.. “dedi.
Sultan, Meryem‘in hem ablası, hem mücadele arkadaşı hem de yoldaşı.   Yağan yağmura rağmen  Sultan’la sohpeti bitirmek istemiyordum.  Otobüsün hareket  saatinin yaklaştığını öğrendiğimde doğrusunu söylemek gerekirse telaşa kapıldım. Sultan‘ın nezaketi ve içten duyguları  etkileyiciydi. Sevgili  Meryem‘in kendilerine gönderdiği mektupları bana verdiğinde, duygu yoğunluğu yaşadım. Yaşadığım duygu yoğunluğunu doğanın bereketli suyu ile  gizledim.
 O an gözlerimde Şilan canlandı. Şilan dediğimde  Sultan, “Şilan‘ın altıncı yaş gününü kutladı ve ülkeye  gitti Meryem. O sıcak mücadele ortamındaken 6 yaşındaki çocuğunu bırakıp geldiğini öğrenen yöneticileri, „çocuğunun yanına gitmelisin, onun bu yaşta sana ihtiyacı var„ demelerine rağmen bu teklifi kabul etmemiş. Meryem, Ülkeye,  gönüllü, isteyerek ve severek gitmişti“ diyerek şöyle devam etti.“ Meryem Şilanı çok severdi. Sevgisini dile getirmek mümkün değil. Onun  yazdığı bir mektupta;
„Şilan'ın yanında olsam demedim. Gerçekten orada olmak istedim. Ama şunu hep söyledim. "Benim gördüğüm, yaşadığım, içime coşku, mutluluk dolduran tüm bu güzellikleri keşke Şilan da görebilseydi." Ya da güçlü bir edebiyatım olsaydı da sana tüm güzellikleri yazabilseydim „diyor.
Meryem‘in yazdığı makale, şiir ve mektuplarında da  kolektif kültürü ön plana çıkarır.
   Şilan‘la paylaştığı şiirde bu kolektif kültürü şöyle dile getirir. 
"Arkadaşlığına doyamadığım küçük arkadaşım!
Sana birkaç gerilla arkadaşın şiirlerini yazıyorum. Kendi şiirlerim de var ama,
 bazen gerilla aynı duyguları, aynı şeyleri hisseder, biri diğerini tamamlar.
 Bu anlamda yoldaşlarımın  duyguları benim duygularımdır, iyi dinle, güzel oku.

Sen ki
Bilirsin kır çiçeklerini
Hangi rüzgar dağıtırsa
dağıtsın
Düştükleri yerde yeniden
çoğalırlar
Taşlara taşça sorarlar
baharı
Koysam sığmazlar saksılara
Yağmurun hüznüyle kapanır
Baharın sevinciyle açılırlar
Ve bir gün
Güneşin suları öptüğü zaman
Özgürlük renginde
yeniden açılırlar“  
Meryem,  Ak köpüklü beyaz gelinlik  giymiş  selvi boylu kızlar  gibi süzüle süzüle akan Xezar’ın berak  ve coşkulu suyuna, Kürdistan coğrafyasına duyduğu hayranlığını ise    mektubunda  şöyle   ifade eder,“Gözünü güzelden alamamak hem de tam da Gare'deki Xezar suyu için söylenmiş. Rengi ne yeşil ne mavi,  ne de ikisinin karışımıdır. Apayrı renk. Yanından geçerken ayakların gider, gözlerin Xezar suyunun renginin zaman zaman beyaz köpükleriyle bir merdiveni andıran akışına takılır
kalır. İstisnasız Xezar suyunun yanından geçen her insan bu duyguları yaşar.
Kürdistan muhteşem, Kürdistan güzellikler ülkesi. Uğruna ölmek bile azdır. Görüyorsun ki,
 gözle görülen güzellikleri bile sana ifade edemiyorum. Gözle görülmeyen, sadece yaşanan,
hissedilen, şehit düşen bir yoldaşın ardından hissedilen duygular nasıl anlatılabilir ki!..“
Meryem,  küçük ve basit amaçlardan  ziyade  büyük hedefleri amaç edinen bir kişilik. Bu kişiliğini  Kürdistan‘ın  Özgürlük renginde alarak  sevgili kızı Şilan‘a şöyle seslenir;
„Sana diyeceğim o ki ,  hiçbir zaman küçük mutluluklara kanma, büyük hedeflerle büyük
 mutluluklar için yaşa. İnsanlar amaçları kadardır. Bunu unutma. Amaçları küçük olan insanın
kendisi de küçüktür, amacı basit olan insanın kendisi de basittir. Basitliği asla kendine yedirme.

Yine sana kendimi anlatamadım. Belki de anlattıklarımın tümü kendim aslında. Sana uzak da olsam amaçlarımız, özlemlerimiz, uğruna savaştığımız değerlerimiz ortak olduktan sonra sana senin   kadar yakınım. Eğer farklıysa her şeyimiz, bir arada olmamızın da fazla bir anlamı olmayacak.
Yaklaşık altı aydır Parti Önderliği sahasındayım. Yakında tekrar ülkeye döneceğim; gerillaya!...
 Belki mektup yazamayabilirim, ama hep senin için yazacağım. Kendine iyi bak. Sömürgeciliğin, emperyalizmin çirkinliklerinden kendini uzak tut. Nerede olursan ol, çirkinliğin, eşitsizliğin, hainliğin, her türlü egemen yaklaşımın karşısında ol. Sana öğüt vermeye başladım. Belki de bir anne olarak buna hakkım yok. Seni seven bir insanın öğütleri olarak kabul et istersen. Sevgi ile kucaklar öperim. Yüreği bizimle, tüm akraba dost ve arkadaşlara özgür yaşam yaratmanın savaşımının kıvancıyla selamlar, sevgiler, başarılar...“
Meryem sıcak mücadele alanında okumayi yazmayı  ihmal etmeyen  Bunu bir görev olarak algılıyan  ender  kişilerden biridir.  O kendisini „güçlü bir edebiyatçı „olarak görmez ama,  Ölümsüzlüğü işliyen  veda şiirinde ise duygu ve düşüncelerini şöyle ifade eder.
VEDA
Kimbilir,
belki de kucaklarken
toprağı,
belli belirsiz sırıtan
bir ölü olacağım.
Ama sen bana bakarken,
sadece bir ölü olmadığım
hissine kapılacaksın,
tıpkı diriyken,
sadece bir diri olmadığım hissine kapıldığın gibi
Sen suskun,
Sen buruk,
Sen mahsun,
Sen üzüntülü ve şaşkın...
Ve bir gün geldiğinde,
Başka güzellikler
arayacaksın.
Vasiyetim olsun!
Yasımı tutma...
Çok istersen,
Kaldır
başını yukarı ve isyan et,
Yokluğuma,
Sana doyamamışlığıma.

30 Temmuz 1995, Zap  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder